top of page
  • Av. Tuğçe BURHAN ARIK

KAMBİYO SENEDİNİN SAHTELİĞİ

1.1. İMZA SAHTELİĞİ

Borçlunun imzası kambiyo senedinde bulunması gereken zorunlu unsurlardan biridir.

Senette yazılı olan beyanları kabul etmek anlamına gelen imza senedin tüm metnini kapsayacak şekilde senedin altına ve el yazısı ile atılmak zorundadır (TTK m.671/1-h) İmza yerine mekanik bir araç veya elle yapılan veya onaylanmış bir işaret veya resmi bir şahadetname kullanılamaz (TTK m.756/2). Kambiyo senetleri güvenli elektronik imza ile düzenlenemez (TTK m.1526/1). Kambiyo senetleri yetkili temsilci aracılığıyla düzenlenmesi mümkündür.

​Kambiyo senedinde bulunan imzanın düzenleyene ait olmaması durumunda imzanın sahteliği söz konusu olur. İmzanın sahte sayılması için gerçek imzaya benzemesi aranmaz. Burada önemli olan, kambiyo senedinde borçlu olarak görünen fakat gerçekte yerine sahte imza atılan kimsenin senedi düzenleme ve tedavüle çıkarma iradesinin olmamasıdır.

İmzası sahte olan bir senede dayanılarak kambiyo senedine müstenit takip yapılması halinde takip borçlusu senetteki imzanın kendisine ait olmadığını ödeme emrinin kendisine tebliğinden itibaren beş gün içinde icra mahkemesine bir dilekçeyle bildirmelidir. Ayrıca takip borçlusu genel mahkemede borçlu olamadığının tespiti için menfi tespit davası açabilir.

Türk Ticaret Kanununda def’iler üçe ayrılmıştır. Bu def’iler şu şekildedir: Senedin hükümsüzlüğüne ilişkin def’iler, senet metninden anlaşılan def’iler ve kişisel def’iler. (TTK m.825) İmza sahteliği def’i senedin hükümsüzlüğüne ilişkin defilerdendir. Bu def’i imzası taklit edilen kişi tarafından herkese karşı ileri sürülebilir.

Burada senet altında bulunan imzanın senette borçlu olarak görünen kişiye ait olmadığının anlaşılması halinde senet üzerindeki diğer imza sahiplerinin durumlarının ne olacağına değinmek gerekmektedir. Kambiyo senetlerinde “imzaların bağımsızlığı ilkesi” geçerlidir. Söz konusu ilke gereğince; Bir kambiyo senedi, borçlanmaya ehil olmayan kişilerin imzasını, sahte imzaları, hayali kişilerin imzalarını veya imzalayan ya da adlarına imzalanmış olan kişileri herhangi bir sebeple bağlamayan imzaları içerirse, diğer imzaların geçerliliği bundan etkilenmez (TTK m.677).

Senedin yetkisiz temsilci tarafından imzalanması halinde ise sahtelik söz konusu değildir. Çünkü TTK m.678 gereğince; temsile yetkili olmadığı halde bir kişinin temsilcisi sıfatıyla bir poliçeye imzasını koyan kişi, o poliçeden dolayı bizzat sorumludur. Yetkisini aşan temsilci için de hüküm böyledir”. Uygulamada yetkisiz temsil hallerinde de senette borçlu olarak görünen gerçek veya tüzel kişinin imza sahteliği nedeniyle imzaya itiraz ettikleri görülmektedir. Ancak burada imzanın sahteliği söz konusu değildir. TTK gereğince imza koyan yetkisiz temsilci senetten bizzat sorumludur.

 

1.2. İMZA SAHTELİĞİ DIŞINDA KALAN HALLER (YAZIDA SAHTELİK)

1.2.1. SENET DÜZENLENMESİNDE İRADE BOZUKLUKLARI

Yanılma (hata), aldatma (hile) ve korkutma (ikrah) halleri iradeyi bozan hallerdir.

İrade bozukluğu; TBK’nın 30 ila 39. Maddeleri arasında düzenlenmiştir. Kambiyo sözleşmesi yapıldığı sırada borçlunun iradesinin fesada uğraması halinde sahtelik iddiasına dayalı menfi tespit davası açılmalıdır. Burada maddi hukuk ve usul hukuku hükümleri birlikte değerlendirilmelidir. Yani, öncelikle Türk Borçlar Kanununda düzenlenen yanılma, aldatma, korkutma ve ikrah halleri Borçlar Hukuku bakımından incelenmelidir. Ardından iradeyi bozan bu hallerin icra takibinde ileri sürülmesi ve incelenmesi hususu İcra ve İflas Kanunu çerçevesinde değerlendirilmelidir.  

 

1.2.1.1. SENEDİN HİLE (ALDATMA) NEDENİYLE DÜZENLENMESİ

Aldatma (hile) TBK m.36’da düzenlenmiştir. TBK m.36/1 gereğince, taraflardan biri diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılma esaslı olmasa bile sözleşmeyle bağlı değildir. Kanunda tanımı yapılmamış olan aldatma kavramını Yüksek Mahkeme şu şekilde tanımlamıştır: “Aldatma; gerçek durumu bilseydi bir kimsenin yapmayacağı, kabul etmeyeceği bir hususu yaptırabilmek o yönde bir irade açıklamasında bulunmasını sağlamak kastıyla o kimsede yanlış bir kanı uyandırmak ya da esasen var olan yanlış düşünüşün devamını sağlamaktır”. Aldatmada, aldatan ile aldatılanın irade beyanları birbirine uygun olsa da, aldatılan saik yanılması ile sözleşmeyi yapmaktadır. Aldatan kişi, aldatma fiiliyle aldatılanda saik yanılmasına sebep olmaktadır. Dolayısıyla aldatılanın iradesinin oluşumunda bozukluk söz konusudur. Aldatılan, sözleşmeyi kendi hür iradesi ile yapmamaktadır.

Aldatmanın şartları şu şekildedir: Aldatma fiili, aldatma kastı ve illiyet (nedensellik) bağı. Aldatmadan bahsedebilmek için öncelikle aldatanın bir fiili söz konusu olmalıdır. Aldatma fiili olumlu bir davranış olabileceği gibi, olumsuz bir davranış (susma vs.) da olabilir. Aldatmanın ikinci şartı aldatanda aldatma kastının bulunmasıdır. Yani aldatan kişi, aldatma fiili ile aldatılanda yanlış bir kanı oluşacağını veya mevcut olan yanlış kanının devam edeceğini bilmeli ve istemelidir. Aldatmanın son şartı ise illiyet (nedensellik) bağıdır. Aldatma ile sözleşmenin yapılması arasında uygun illiyet bağı bulunmalıdır. Yani aldatılan sözleşmeyi aldatıldığı için yapmalıdır. Bunun aksi sonucu olarak da, aldatılan aldatma olmasaydı sözleşmeyi aynı şartlar altında yapacak idiyse, bu halde aldatmadan söz edilemez.

Aldatma kambiyo sözleşmesinin kurulmasında da karşımıza çıkabilir. Bu halde de aldatmanın üç şartı olan; aldatma fiili, aldatma kastı ve nedensellik bağı bir arada bulunmalıdır. Borçluyu aldatarak (hile ile) senedi imzalattırılması halinde, borçluda bir kambiyo sözleşmesi yapma iradesi yoktur. Bu şekilde senet imzalayan kişide (senet borçlusunda) senedi düzenleme ve tedavüle çıkarma iradesi yoktur. Burada alacaklı ile borçlu arasında kambiyo sözleşmesi kurulmuştur fakat borçlunun iradesinin oluşumu sırasında bozukluk meydana gelmiştir.

Kambiyo Senedine müstenit yapılan takipte, takip borçlusu takibe konu senedin kendisine hile ile imzalatıldığını iddia edebilir. Örneğin; okuma yazma bilmeyen felçli bir kişiyi, SGK emeklilik işlemlerinde kullanılacağı bahanesiyle kandırılarak senet imzalatılması durumunda borçlunun iradesi sakatlanmıştır. Burada senetteki imza takip borçlusuna aittir fakat imza aldatma(hile) ile attırılmıştır. Bu nedenle borçlu imzayı inkâr etmemekte fakat takip alacaklısına senette göründüğü şekilde borçlu olmadığını iddia etmektedir. Borçlunun bu iddiası “sahtelik iddiasıdır.” Borçlu bu itirazını genel mahkemede açacağı menfi tespit davasında ileri sürebilir.

 

1.2.1.2. SENEDİN KORKUTMA(İKRAH) NEDENİYLE  

      DÜZENLENMESİ

Korkutma (ikrah) TBK m.37’de düzenlenmiştir. Korkutma; taraflardan birinin ve bir üçüncü kişinin, diğer tarafı kendisinin veya yakınlarından birinin kişilik haklarına veya malvarlığına yönelik ağır ve yakın bir zarar tehlikesine uğrayacağını bildirerek sözleşme yapmaya sevk etmesi şeklinde gerçekleşir (TBK m.38/1).

Korkutmanın şartları şu şekildedir: Sözleşmeyi yapan kimseye veya yakınlarına yönelmiş bir tehlike söz konusu olmalıdır, ağır ve yakın bir zarar tehlikesinin doğmuş olması, korkutmanın hukuka aykırı olması, illiyet (nedensellik) bağı (TBK m.38/1). Korkutmanın varlığından söz edebilmek için öncelikle sözleşmeyi yapan kimsenin kendisine veya yakınlarına yönelmiş bir tehlike olmalıdır. TBK m.38/1 hükmünde sınırlayıcı bir sayım yapılmadan, tehlikenin kişilik haklarına veya malvarlığına yönelik olabileceği belirtilmiştir. Dolayısıyla tehlike bu kapsamdaki tüm değerlere yönelik olabilir. Tehlike sözleşmeyi yapan kişinin kendisine yönelik olabileceği gibi yakınına yönelik de olabilir.  Yakın kavramına gerçek kişiler girdiği gibi tüzel kişiler de girer. Korkutmanın ikinci şartı doğan zarar tehlikesinin ağır ve yakın olmasıdır. Ağır zarar tehlikesinden anlaşılması gereken; tehlikenin ciddi olmasıdır. Yani korkutulanın sübjektif durumuna (cinsiyet, yaş, kişilik, eğitim düzeyi, karakteri vs.) göre korkutma fiili değerlendirilerek ağır bir korku yaratması aranmalıdır. Ayrıca tehlike derhal gerçekleşecek bir tehlike olmalıdır. Üçüncü olarak korkutma hukuka aykırı olmalıdır. Yani korkutulana veya yakınlarının hayatına, şerefine, vücut bütünlüğüne, malına vs. değerlerinin ihlaline yönelik bir tehlike olmalıdır. Korkutmanın son şartı ise korkutma ile sözleşmenin yapılması arasında illiyet(nedensellik) bağının mevcut olmasıdır. Bunun anlamı korkutulanın korkutma olmasaydı sözleşmeyi ya hiç yapmayacak ya da farklı içerikte yapacak olmasıdır.

Diğer sözleşmeler gibi kambiyo sözleşmesinin de korkutma ile sakatlanması mümkündür.

Bir kişiye korkutularak kambiyo senedi imzalatılması halinde, korkutulan kişinin senedi kendi hür iradesiyle imzaladığından söz edilemez. Bu kişide senedi düzenleme ve tedavüle çıkarma iradesi yoktur. Burada korkutulan borcu olamamasına rağmen korkutmadan dolayı senedi imzalamaktadır. Dolayısıyla imza korkutulana ait olmasına rağmen, senetteki beyanlar ona ait değildir. Böyle bir senede dayanılarak korkutulana (senette borçlu olarak gözüken kimseye) kambiyo senedine müstenit takip yapılması halinde, takip borçlusu korkutma iddiasını açacağı menfi tespit davasında ileri sürecektir. Bu davanın davacısı takip borçlusu, davalısı ise takip alacaklısıdır. Görevli mahkeme genel mahkemelerdir. Burada takip borçlusu senetteki imzanın kendisine ait olduğunu fakat korkutmadan dolayı kambiyo sözleşmesi yaptığını ileri sürecektir.

​Korkutma sonucu sözleşme yapan taraf korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşmeyle bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse sözleşme onanmış sayılır (TBK m.39). İptal hakkı tek taraflı irade beyanıyla kullanılır. İptal beyanı şekle bağlı değildir. Niteliği gereği bozucu yenilik doğuran hak olması sebebiyle karşı tarafın hâkimiyet alanına girmesiyle sonuç doğurur. Maddede belirtilen bir yıllık süre hak düşürücü süredir. O halde kambiyo sözleşmesini korkutmanın etkisiyle yapan korkutulan yasa gereği korkutmanı ortadan kalktığı andan itibaren bir yıl içinde iptal hakkını kullanmalıdır. Korkutulan bu iddiasını herkese karşı ileri sürebilir.

 

1.2.2. SENEDİN MADDİ ZORLAMA(CEBİR) NEDENİYLE  

DÜZENLENMESİ

Kambiyo senedini düzenleyen kişiye imzanın maddi zorlama ile attırılması

durumunda da senedin sahteliğinden söz edilir. Maddi zorlama düzenleyeni döverek, silah zoruyla, uyutarak veya hipnotize ederek vs. şeklinde karşımıza çıkabilir. Örneğin bir kimsenin elinden tutarak zorla senet imzalatılması halinde maddi zorlama söz konusudur. Maddi zorlama ikrahtan(korkutmadan) farklıdır. İkrahtaki zorlama manevidir. TBK m.37 ila 38. Maddelerinde düzenlenen korkutma sebebiyle sözleşmeyi yapan taraf sözleşme ile bağlı olmak istemiyorsa iptal hakkını kullanır. Maddi zorlamada ise zorlamaya maruz kalan tarafın gerçek bir irade beyanı söz konusu değildir. Bu nedenle sözleşme meydana hiç gelmemiştir. Kendisine karşı başlatılan icra takibine dayanak senedin maddi zorlama ile kendisine imzalatıldığı iddiasında olan senette borçlu olarak görünen kimse sahtelik iddiasında bulunmalıdır. Borçlu, icra mahkemesine imzaya itiraz edebileceği gibi, sahtelik sebebiyle menfi tespit davası açabilir ve savcılığa şikayette bulunabilir.

 

SAHTELİK İDDİASININ İCRA TAKİBİNE ETKİSİ

​Borçlu aleyhine başlatılan icra takibinde takip dayanağı senedin sahte olduğunu; ödeme emrine karşı sahtelik itirazında bulunarak, menfi tespit davası açarak ve/veya savcılığa şikayette bulunarak ileri sürebilir. Tüm bu hallerde başlatılan icra takibinin akıbetinin ne olacağı değerlendirilmelidir. Kambiyo senedine müstenit takipte borçlunun ödeme emrine itirazı İİK gereğince, takibi kendiliğinden durdurmaz. İİK m.169 gereğince; borçlunun borca itirazı satıştan başka icra takip muamelelerini durdurmaz. İİK m.170 gereğince; borçlunun imzaya itirazı satıştan başka icra takip muamelelerini durdurmaz. Her iki halde de hâkim takibin geçici olarak durdurulmasına karar verebilir.

​İcra ve iflas kanununun borca ve imzaya itirazı düzenleyen hükümlerine bakıldığında sahtelik iddiası bakımından bir ayrım yapılmış değildir. Bu konuda ayrıca HMK m.209/1 hükmünün değerlendirilmesi gerekmektedir. Söz konusu madde şu şekildedir: “Adi bir senetteki yazı veya imza inkâr edildiğinde, bu konuda bir karar verilinceye kadar, o senet herhangi bir işleme esas alınamaz”. Kambiyo senedindeki imzanın sahteliği iddia edildiğinde icra takibinin bu madde gereğince durdurulup durdurulmayacağı hususu tartışmalıdır. Kuru imza sahteliği ile ilgili olarak; HMK m.209/1 hükmünün icra takiplerinde uygulanmayacağını belirttikten sonra; İİK’nın imzaya itirazı ayrıca düzenlediğini, İİK hükümlerinin HMK m.209/1 hükmüne oranla daha özel hüküm niteliğinde olduğunu ifade etmektedir. Yine borçlu kendine karşı başlatılan icra takibindeki senetteki yazı veya imzanın sahte olduğu iddiası ile genel mahkemede dava açılması halinde bu dava İİK m.72 gereğince meni tespit davasıdır. Bu nedenle bu davada menfi tespit davasına ilişkin hükümler uygulanmalıdır. Yani mahkeme borçlunun(davacının) teminat göstermesi şartıyla, icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemesi için ihtiyati tedbir kararı verebilir(İİK m.72/3). Dolayısıyla Kuru’ya göre menfi tespit davasına bakan mahkeme İİK gereğince takibin geçici olarak durdurulmasına karar vermedikçe icra takibine devam edilecektir. HMK m.209 hükmünün burada uygulanma olanağı yoktur.

Pekcatınez/Atalay/Özkan/Özekes ise; İmzaya ya da senet içindeki bir yazının inkârı söz konusu olduğunda HMK m.209 hükmü mutlaka dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiğini çünkü söz konusu hükmün çok açık olduğunu ve herhangi bir ayrım yapmadığını ileri sürmektedir. Ayrıca İcra ve İflas Kanunundaki düzenlemelerin daha özel olduğunu savunan yazarların görüşlerine katılmadığını HMK m.209 hükmünün açık olduğunu ve herhangi bir ayrım yapmadığını ifade etmektedir. Dolayısıyla anılan yazarlara göre; icra takibinde borçlunun senetteki yazı veya imzanın sahteliğini ileri sürmesi HMK m.209/1 gereğince takibi kendiliğinden durdurur. Başka bir değişle, borçlu aleyhine başlatılan icra takibine karşı senetteki yazı veya imzanın sahte olduğunu ileri sürmesiyle veya sahtelik nedeniyle dava açmasıyla icra takibinin durdurulması için ayrıca bir ihtiyati tedbir kararına gerek yoktur. HMK m.209/1 hükmündeki senet herhangi bir işleme alınmaz ifadesi emredici nitelikte olup, takip kendiliğinden olduğu yerde durur. Aynı görüşte Uyar ise; HMK m.209/1 hükmü kambiyo senetlerine özgü takipte de uygulanması gerektiğini yani, senetteki yazı veya imzanı sahteliği ileri sürüldüğünde takibin kendiliğinden durması gerektiğini ifade etmektedir. Yazar, sahtelik davasının nitelik itibariyle bir menfi tespit davası olmasından hareketle, menfi tespit davasının başlamış bir icra takibine etkisi konusunda İİK hükümlerinin uygulanması gerektiğini ifade eden yazarların görüşüne HMK hükmünün uygulanması gerektiğini şu şekilde ifade etmektedir: “ İcra ve İflas Kanunu m.72’de düzenlenen menfi tespit davası, icra takibine konu borcun sona erdiği iddiasıyla ve borcu sona erdiren her türlü sukut sebebine(ödeme, ibra, takas vs.) dayanılarak açılabilir; oysa bu sebeplerden bir tanesi olan sahtelik iddiasının söz konusu olduğu durum kanun koyucu tarafından ayrılarak, HMK’daözel olarak düzenlenmiştir.” Hakkında başlatılan takipteki senedin sahte olduğu gerekçesi ile menfi tespit davası açan borçlunun mahkemeden açılan davanın konusu hakkında açıklamalı yazı (derkenar) alıp, bunu senedin takip konusu yapıldığı İcra Müdürlüğüne vererek “hakkındaki takibin HMK’nun 209/1 maddesi uyarınca durdurulmasını” isteyebileceğini belirtmektedir. Ayrıca İİK hükümleri karşısında HMK m.209/1 hükmünün uygulanmasının yerindeliğini ise şu şekilde açıklamaktadır: “sahtelik iddiaları hakkında hem Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve hem de İcra ve İflas Kanunu birer genel kanun olmaları nedeniyle, “yeni kanun” ya da “sonraki kanun” durumunda bulunan HMK. 209/1 hükmünün öncelikle uygulanması düşünülmelidir.

Bu konuda Yargıtay’ın yeni tarihli kararlarına bakıldığında:

​Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2014/9285 Esas, 2014/11622 Karar sayılı, 21.04.2014 tarihli kararında; “Kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile yapılan takipte, takibe konu kambiyo senedi altındaki imzaya itiraz, İİK`nun170. Maddesinde özel olarak düzenlendiğinden, imza inkârı iddiası hakkında, sonraki genel kanun olan HUMK`nun209. maddesiuygulanamaz. İmza itirazı, İİK`nun 170/1. maddesi uyarınca satıştan başka icra takip muamelelerini durdurmaz. Ancak icra mahkemesi itirazla ilgili kararına kadar takibin geçici olarak durdurulmasına karar verebilir. İcra mahkemesi, önüne gelen itiraz ve şikâyetleri, İcra Ve İflas Kanunu`nda düzenlenen özel usul kurallarını uygulayarak takip hukuku bakımından kesin hükme bağladığından, anılan mahkemenin kararları kural olarak maddi anlamda kesin hüküm niteliği taşımaz. Bu nedenle borca veya imzaya itirazın incelenmesi sırasında iddiasına olarak genel mahkemelerde davaları bekletici mesele yapamayacağı gibi takibin durdurulmasına da karar veremez. Sadece İİK’ nın 169/a-2. maddesi uyarınca itirazın esası hakkındaki kararına kadar icra takibinin muvakkaten durdurulmasına karar verebilir. İcra mahkemesince takibe konu alacakla ilgili bir karar verilmiş olması, aynı alacak hakkında genel mahkemelerde dava açılmasına engel oluşturmaz. Yukarıda açıklanan ilke ve kurallar ışığında, takibin kesinleşmesi öncesi veya sonrasında takibe konu senedin sahteliğinin iddia edilmesi, HMK`nun209. maddesi uyarınca takibin durdurulması sonucunu doğurmaz. Anılan hüküm, genel mahkemelerde davalarla ilgili olarak senedin hiçbir işleme esas alınamayacağını, başka bir anlatımla delil olarak kullanılamayacağını öngörmekte olup, icra takibine etkisi yoktur” şeklinde belirtmiştir.

​Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2014/9313 Esas, 2014/11766 Karar sayılı, 22.04.2014 tarihli kararında; “Borçlunun sahtelik nedenine dayalı olarak açtığı menfi tespit davası, İİK’nın 72. maddesi kapsamında bir dava olup, anılan maddedeki usule göre mahkemeden alınacak ihtiyati tedbir kararı ile icra takibi durdurulabilir. Sahtelik nedeniyle açılan menfi tespit davası gibi, cumhuriyet savcılığına aynı nedenle yapılan şikâyet ve ceza mahkemesinde açılan dava da kendiliğinden icra takibini durdurmaz ve bekletici mesele yapılamaz. Ancak cumhuriyet savcılığı veya ceza mahkemesince tedbir kararı verilirse İcra takibi durdurulabilir. Yukarıda açıklanan ilke ve kurallar ışığında, takibin kesinleşmesi öncesi veya sonrasında takibe konu senedin sahteliğinin iddia edilmesi, HMK`nın 209. maddesi uyarınca takibin durdurulması sonucunu doğurmaz. Anılan hüküm, genel mahkemelerde açılan davalarla ilgili olarak senedin hiçbir işleme esas alınamayacağını, başka bir anlatımla delil olarak kullanılamayacağım öngörmekte olup, icra takibine etkisi yoktur” şeklinde belirtmiştir. Yani Yargıtay 12. Hukuk Dairesi yeni tarihli kararlarında; HMK m.209/1 hükmünün icra takipleri hakkında uygulanmayacağı sonucuna varmıştır.

​Kanımca; aleyhine başlatılan icra takibine karşı borçlu senetteki yazı veya imzanın sahte olduğunu ileri sürmesiyle veya sahtelik nedeniyle dava açmasıyla icra takibi HMK m.209/1 gereğince olduğu yerde durur. Başka bir değişle HMK m.209/1 hükmü icra takipleri hakkında da uygulanmalıdır. Bizim katıldığımız görüşün aksi düşüncede olan yazarlara ve Yargıtay’a göre, HMK m.209/1 hükmü şu gerekçesini: İİK hükümlerinin HMK m.209/1 hükmüne göre daha özel olduğunu bu nedenle icra takiplerinde HMK m.209/1 hükmünün uygulanmayacağı şeklinde açıklamışlardır. Ancak HMK m.209/1 hükmü İİK hükümlerine göre daha yenidir. Kanun maddesinde aynen şu şekilde ifade edilmektedir: “Adi bir senetteki yazı veya imza inkâr edildiğinde, bu konuda bir karar verilinceye kadar, o senet herhangi bir işleme esas alınamaz”. Söz konusu hüküm senetteki sahtelik meselesini özel olarak düzenlemiştir. En önemlisi de senede karşı sahtelik iddiasında bulunulması senedin herhangi bir işleme esas alınmama sonucunu doğuracağı kanunda açıkça ifade edilmiştir. Bu hükümden icra takipleri bakımından da herhangi bir işleme alınmayacağını anlamak gerekir. Çünkü kanun maddesinde icra takipleri bakımından bir ayrıma gidilmemiştir.


0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating
bottom of page