top of page
  • Av. Tuğçe BURHAN ARIK

İCRA KEFALETNAMELERİ

​​​

1.1. Genel Olarak

İcra kefaletnameleri, kefalet sözleşmesinin İcra ve İflas Hukukundaki özel bir görünümü niteliğindedir. Burada da, üçüncü bir kişinin alacaklının üzerindeki tehlikeyi kısmen veya tamamen üzerine alması söz konusudur. İcra kefaletnameleri üçüncü kişilerin icra dairesinde takip borçlusunun borcuna kısmen veya tamamen kefil olması halinde doğar. İİK’nın 38. Maddesinde icra kefaletnameleri “icra dairesindeki kefaletler” olarak adlandırılmaktadır. Dolayısıyla bu hükümden icra kefaletlerinin icra dairesi huzurunda gerçekleşebileceği sonucuna ulaşılmaktadır. Ancak, haciz uygulaması sırasında da borca kefalet verilmesi mümkündür. Bu konuyla ilgili olarak Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2007/378 Esas, 2007/13733 Karar sayılı, 03.07.2007 tarihli ilamında; “borçlu hakkında takibin kesinleşmesi üzerine 22.07.2005 tarihinde 15.500 YTL alacak için borçlu adresinde uygulanan hacizde borçlunun babası olan müştekinin açıkça borca kefil olduğunu belirttiği bu hali ile dosya borcuna icra kefili olduğunun kabulü gerekmektedir.” Şeklinde belirtilmiştir.Ayrıca, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2010/12-22 Esas, 2010/60 Karar sayılı, 10.02.2010 tarihli ilamına göre; ihtiyati haciz sırasındaki kefalet de geçerlidir.

İcra kefaletnameleri, icra takibine konu edilen ve anında ödenemeyen bir borcun üçüncü kişi/icra kefili tarafından ödenmesini sağlamaya yönelik bir kurumdur.

​İcra kefaletnamesinin geçerli olabilmesi için, icra kefilinin beyanının icra tutanağına geçirilmesi ve altının imzalanması gerekmektedir (İİK m.8). İcra tutanakları hilâfı sabit oluncaya kadar muteberdir (İİK m.8/2). Bu konuyla ilgili olarak, Yargıtay 12. H.D. 2000/16305 Esas, 2000/16902 Karar, 09.11.2000 tarihli kararında; “İİK’ nun 8/son maddesi gereğince icra tutanakları kapsadıkları husus hakkında aksi ispat edilebilen karine teşkil ederler. Yani icra tutanakları aksi sabit oluncaya kadar geçerlidir. İcra tutanağının aksini ispat etmek kural olarak özel bir şekle bağlı değildir. Fakat icra tutanağı bir hukuki işlemi belgelendiriyor ise ( örneğin 3.kişi icra tutanağında kefil olduğunu ikrar etmiş ve tutanağı imzalamış ise ) o zaman tutanağın aksini ispat etmek ancak yazılı delil ile mümkündür.” Şeklinde belirtilmiştir.

İcra kefaletnameleri müteselsil kefalet hükmündedir(İİK m.38/1, c.2). İcra kefaletnameleri kanun gereği müteselsil kefalet hükmünde olduğundan; adi kefalete dönüşebilmesi için alacaklının buna onay vermesi gerekmektedir.

​ İcra ve İflas Kanunu m.38 gereğince icra kefaletnameleri ilam niteliğinde belgelerdendir. Dolayısıyla icra edilebilirlik bakımından ilamların icrası hakkındaki hükümlere tabidir.

​İcra kefaletnameleri ilamların icrası hakkındaki hükümlere tabi olduğundan, icra kefilliğinde İİK m.39 gereğince 10 yıllık zamanaşımı süresi uygulanır. Asıl takip kambiyo senetlerine müstenit takip olsa dahi Kanununda getirilen özel hüküm karşısında uygulanması gereken zamanaşımı süresi 10 yıldır. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2013/13045 Esas, 2013/21984 Karar sayılı, 11.06.2013 tarihli ilamında; “icra kefilinin sorumluluğu asıl borçludan müstakil olup asıl borçlu yönünden borcun zamanaşımına uğramış olması kefili sorumluluktan kurtarmaz.” Şeklinde belirtilmiştir. Ayrıca Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2012/2303 Esas, 2012/19057 Karar sayılı, 04.06.2012 tarihli ilamında; “İcra kefaleti kambiyo senedinden ayrı bir taahhüdü içerdiğinden Borçlar Kanunu`nun 125. maddesine göre, 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi olup, icra kefili yönünden yapılan son işlem tarihi dikkate alındığında zamanaşımının gerçekleşmediği görülmektedir.” Şeklinde belirtilmiştir.

 

 

1.2. İcra Kefaletinin Geçerlilik Şartları 

İcra kefaletinin geçerlilik şartları hakkında İcra ve İflas Kanununda özel bir hüküm

bulunmamaktadır. Bu nedenle; icra kefaletlerinin şekli ile ilgili olarak TBK hükümleri uygulanmalıdır. Buna göre; kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır(TBK m.583/1). Bu hükümden hareketle, icra kefaletinin geçerli olabilmesi için, icra tutanağına yazılı şekilde yapılması, icra tutanağında kefilin sorumlu olduğu azami miktarın, kefalet tarihinin belirtilmesi gerekmektedir. Kefilin beyanını içeren icra tutanağı İİK m.8’e uygun olarak düzenlenmelidir. TBK m. 583/1 hükmünde kefalet sözleşmesinin kefilin el yazısı ile düzenlenmesi geçerlilik şartı olarak düzenlenmiştir. Yüksek Mahkeme’ye göre icra kefaletinde de TBK’nın aradığı el yazılı olma koşulu geçerlilik şartıdır. Buna göre, İcra tutanağının icra müdürü tarafından doldurulması ve altının icra kefiline imzalatılması durumunda icra kefilliği geçerli değildir.

​İcra kefaletnameleri kanun gereği müteselsil kefalet hükümde olduğundan, icra tutanağında müteselsil kefalet veya bu anlama gelen bir ifadenin belirtilmesine gerek yoktur. İcra tutanağının altının icra kefili tarafından el yazısı ile imzalanması gerekmektedir. Kefilin imzası tüm metni kapsayacak şekilde olmalıdır. İcra tutanağında takip alacaklısının imzasının bulunmasına gerek yoktur.

​Kefalet sözleşmesinin geçerlilik şartları konusunda kanunda evli kişiler için getirilmiş özel bir düzenleme bulunmaktadır. Buna göre; eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır (TBK m.584/1). Söz konusu hüküm gereğince; eşlerden birinin başkasının borcuna kefil olması halinde, kefaletin geçerliliği eşin yazılı rızasına bağlıdır. Kanunda icra kefilinin, takip borcuna kefil olması durumu ile ilgili ayrık bir durum öngörülmediğinden; “eş rızası” icra kefaletinin geçerliliği bakımından da zaruridir. Bu nedenle; icra kefaletinde, icra kefilinin eşinin rızasının alındığına yönelik bir kayıt bulunmaması durumunda icra kefilliği geçerli olmaz.

​İcra kefaletnameleri Türk Borçlar Kanununda düzenlenen kefalet sözleşmelerinin İcra ve İflas Hukukunda özel bir görünümü niteliğinde olduğundan; yukarıda anlattığımız geçerlilik şartlarına ek bir takım şartlar söz konusudur. İcra kefaletnamelerinin İcra Hukuku’na özgü ek şartları ise Yargıtay Kararları ile şekillenmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2010/12-22 Esas, 2010/60 Karar sayılı, 10.02.2010 tarihli ilamında;icra kefaletinin ilamlı takibe konu olabilmesi ve icra emri çıkarılabilmesi için, bu kefaletin usulüne uygun olması yeterli olmayıp, hakkında takip yapılan ve borcuna kefil olunan borçlu yönünden yürütülen takibin de kefaletten önce kesinleşmiş olması gerekir. Zira kefil hakkında yürütülecek takibin kesinleşen bir miktar için başlatılıp devam etmesi zorunludur.” Şeklinde belirtilmiştir. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2009/22299 Esas, 2010/4356 Karar sayılı, 25.02.2010 tarihli ilamında; “usulüne uygun icra kefaleti olsa dahi, kefil hakkındaki takip kesinleşmedikçe icra kefilinin maaşı haczedilemez.” Şeklinde belirtilmiştir. İcra takip dosyasında birden fazla borcu bulunup da icra kefilinin bu borçlulardan birine kefil olmak istemesi halinde; icra tutanağında kefil olunan borçlunun açıkça belirtilmesi gerekmektedir. Bu hususla ilgili olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2010/12-22 Esas, 2010/60 Karar sayılı, 10.02.2010 tarihli ilamı şu şekildedir: “Haciz tutanağında borçluların "B.... İnş. Tic. Ltd. Şti. ile A... K... ve B.. K..." olduğu ve kefil olunan "dosya borcu miktarı" açıkça gösterilmiş; icra kefili herhangi bir borçluyu dile getirmeksizin "dosya borcuna" kefil olduğunu açıkça beyan etmekle icra müdürlüğünce icra kefilliğinin sorumlulukları ihtar edilmiş, icra kefili bunu kabulle haciz zaptını imzalamıştır. Durum bu olunca, icra kefaleti tüm dosya borcuna yönelik olup; bu kefaletin borçlulardan sadece Ahmet için verildiğini kabule olanak bulunmamaktadır.”

​Sonuç olarak; icra kefaletinin geçerli olabilmesi için TBK’da düzenlenen genel şekil şartları yanında İcra Hukukuna özgü şekil şartlarının da bulunması gerekmektedir.

 

1.3. İcra Kefilinin Takibi 

İcra ve İflas Kanununun 38. Maddesi gereğince icra kefaletnameleri ilamların icrası

hakkındaki hükümlere tabidir. O halde ilamlı icra takibinin dayanağı olması bakımından icra kefaletnameleri ile ilamlar arasında bir fark yoktur. Alacaklı icra kefili aleyhine ayrı bir ilamlı icra takibi yapabileceği gibi, ayrı bir takip yapmadan icra kefaletinin verildiği asıl takip dosyasından takibin icra kefiline karşı da yürütülmesini talep edebilir.

​Alacaklının icra kefiline ayrı bir icra takibi yapması durumunda İİK’nın 32. Maddesi uygulama alanı bulur. Bu halde, alacaklı yetkili icra dairesinde kefile karşı ayrı bir takip yapmaktadır. Alacaklının asıl icra dosyası üzerinden kefili takip etmek istemesi durumunda ise; asıl dosyadan kefile icra emri tebliğ edilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla her iki durumda da mutlaka icra kefiline icra emri tebliğ edilmesi gerekmektedir.

​Kendisine icra emri tebliğ edilen icra kefili İİK’nın 33. maddesinde düzenlenen icranın geri bırakılması kurumuna başvurabilir. Buna göre; icra emrinin tebliği üzerine icra kefili yedi gün içinde dilekçe ile icra mahkemesine başvurarak borcun zamanaşımına uğradığı veya imhal veya itfa edildiği itirazında bulunabilir. 

​Asıl takibin ilama dayalı olması ve ilamın Bölge Adliye Mahkemesince kaldırılması veya Yargıtay tarafından bozulması halinde, bozma kararı asıl borçlu lehine ise İİK m.40 gereğince takip durur. Bu durumda gerek asıl borçlu hakkında gerekse icra kefili hakkında icra işlemi yapılamaz.Bozma üzerine yerel mahkemece bozma kararına uyulması durumunda ayrıca hükme gerek kalmaksızın icra eski haline iade olunur (İİK m.40/2).Böyle bir durumda kefaletin fer ’iliği ilkesi gereğince icra kefili de sorumluluktan kurtulacaktır.

​İcra kefilliğinde faiz hususu ile ilgili olarak Yüksek Mahkeme; “ icra emrinin kefile tebliği tarihinden itibaren icra müdürlüğünce borcun hesaplanmasının yapıldığı tarihe kadar geçen sürede kabul edilen asıl alacak için işleyecek faizin de bu borca ilave edilmesi gerekir.” Şeklinde belirtmiştir.

​Değinilmesi gereken bir diğer husus da, icra kefilinin ödeme taahhüdünde bulunması ve bu taahhüdünü ihlal etmesi durumudur. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2001/7HD-275 Esas, 2001/270 Karar, 01.01.2001 tarihli ilamı gereğince;“İcra kefilinin ilam niteliğinde belge sayılan icra dairesindeki kefaleti nedeniyle doğan borcundan dolayı kendisine icra emri gönderilerek hakkında icra takibi başlatılması ve takibin kendisi yönünden de kesinleşmesinden sonra yaptığı taahhüde uymaması halinde taahhüdü ihlal suçu oluşacaktır.” Dolayısıyla, icra kefilinin ödeme taahhüdünü ihlal suçundan sorumlu tutulabilmesi için, kendisi aleyhine yapılan ve kesinleşen icra takibi üzerine ödeme taahhüdünde bulunması ve bu taahhüdünü ihlal etmesi gerekmektedir.

​İcra kefilinin haczedilmezlik ile ilgili hakkından feragat edebilir. Ancak bu feragatin usulüne uygun olması gerekir. Bu hususla ilgili olarak Yargıtay; usulüne uygun bir icra kefaleti olsa dahi, hakkında takip yapılan asıl borçlu yönünden takip kesinleşmedikçe icra kefiline icra emri çıkarılamaz. Çünkü kefil hakkında yürütülecek takibin kesinleşen bir miktar için başlatılıp devam etmesi zorunludur. Bu koşullar oluştuktan sonra icra kefili hakkında uygulanan haciz sırasında adı geçenin haczedilmezlikle ilgili hakkından feragat bulunduğu takdirde İİK’nın 83/a maddesi uygulama alanı bulur.” Şeklinde belirtmiştir. Dolayısıyla, kefilin haczedilmezliktenferagati, asıl takip borçlusu yönünden takip kesinleşmedikçe geçerli olmaz.

 


0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

コメント

5つ星のうち0と評価されています。
まだ評価がありません

評価を追加
bottom of page